Çoğu zaman diplomasına sahip olunan disiplinden apayrı bir alanda ilerleyen ve o alanda çok başarılı olan insanların hikayelerini hepimiz duymuşuzdur. İster kurumsal hayatı terk edip kendi iş fikrini hayata geçirmeye çalışan bir kişi olsun, ister hobi olarak yaptığı sporda profesyonelleşen birisi, bütün hepsinde girişimci zihin yapısının temelinde yatan, kişinin herhangi bir şeye karşı hissettiği tutku duygusunun kurulan hayale giden yolda ortak olduğunu görebiliriz. Bu röportajımızda İTÜ Uçak Mühendisliği’nden mezun olan Behzat Rasuli’nin online matematik öğretmeni olarak kurduğu e-learning sistemiyle Türkiye’deki binlerce öğrencinin matematik sorununu ortadan kaldırdığı serüveniyle ilgili sorular sorduk.

Biz öğrenciler olarak Khan Academy, Udemy gibi sitelerden eksiklerimizi tamamlayabiliyoruz. Bunlar dünya çapında popüler siteler. Hayalkurun.com’ un öğrenciler için çözdüğü sorunlar neler? Kısaca bize Hayalkurun.com’ u anlatabilir misiniz?

Öncelikle bundan yaklaşık 12 sene önce Türkiye’de uzaktan eğitimi kurmak için Princeton ve Yale mezunu, ikisi de Robert Kolej çıkışlı iki genç buraya gelmişti. Ben onların matematik hocaları olarak tahtada kumaş pantolon, beyaz gömlekle kamera karşısında ders anlatmaya başlamıştım. Bu iş modeline göre kazancın yarısı benim payımdı fakat onların tüm çabalarına rağmen, Türkiye’de henüz bu işin yapılabilmesi için yeterli altyapının var olmadığına kanaat getirdiler. Birleşik Devletler’deki kıymetli işlerine geri döndüler. Giderken bana bunun fikrini bıraktılar, böyle bir şey olduğunu ve gelecekte parlayabileceğini aldım onlardan. Ders anlatırken ben kendim videolar çekmeye başladım. Bunun için dijital olarak ders anlatabileceğim bir tablet aldım ve süreç böyle başladı.
Aslına bakarsanız ben hep biz bir hayali devraldık diyordum. Dolayısıyla bu fikri devralınca, Berke de Birleşik Devletlere giderken bana, bunu devredebileceğim sadece sen varsın demişti ve ben kendi başıma zaten ders anlatıyordum. Tabletle bir şeyler yapmaya çabalıyordum ancak şartların hiçbiri hazır değildi. “Hosting” ücretleri çok pahalıydı, Youtube henüz tanınmamıştı veya Google tarafından satın alınmamıştı, Türkiye için video yükleme süresi beş dakika ile sınırlıydı, altyapılar yeterli değildi. Çocukların elinde akıllı telefonlar yoktu, internet kotaları böyle değildi. On yıllık bir süre geçmesi gerekliydi. Bu süre zarfında ortağım Barış Ayhan ile yollarımız kesişti. O da kabaca yirmi yıldır, bir öğretmenin sınıfta çocuklar karşısında veya özel derste anlattığı dokümanları yazıyordu. Hayali de bunları kitaplaştırmaktı.

Hayalkurun.com bir uzaktan eğitim sitesi. Barışayhanyayınları.com’ a öğrenci giriyor, kitabını ve o kitabın eğitici videolarını satın alıyor. Ardından öğrenciye kitap kargolanıyor. Öğrencimiz kitabı önüne koyuyor, tabletinden de videolarımı özel ders alır gibi izliyor. Bir öğretmenin o çocuğa belki üç gün özel derse gelerek bir haftada anlatabileceği içeriği, ortalama altı saat hiç susmadan biz öğrenciye üç yıl boyunca on liraya sağlıyorduk, şimdi on iki liraya sağlıyoruz. On iki liraya öğrenci bu derse bir yıllık kayıt olabiliyor. Birçok öğrenci için erişilebilir bir meblağ olduğundan Şırnak’ta babasını kaybetmiş dokuz kardeşiyle yaşayan ve bizden ders alan öğrencimiz de var. İnşaatta işçilik yapan ve aldığı yevmiyelerle ders alıp şuan Eskişehir’de hukuk okuyan öğrencimiz de var. Bizi arayan, “Hocam ben domates tarlasında domates topluyorum, ben bu çocuğu bu şekilde de olsa okutacağım.” diyen velimiz de var. Eğer bir öğrenci matematik öğrenmek istiyorsa erişilebilir duruma geldiğini düşünüyorum.

Lisans eğitiminizi İTÜ Uçak Mühendisliğinde tamamladığınızı görüyoruz. Şuan tamamen farklı bir iş yapıyorsunuz. Üniversite hayatınızda şuan yapacağınız işi tahmin ediyor muydunuz? Üniversite öğrencisi olarak beklentiniz neydi gelecekten?

Üniversiteye girmek için ders aldığım hocamın anlattığı dersten çok etkilendim. Ortaokulda savaş uçağı pilotu olmak istiyordum ama gözlerim bozuldu. Gözlerim bozulduktan sonra uçak mühendisi olmak istedim. Ailemin ekonomik durumu çok makul düzeyde olduğu için gelirleri büyük ölçüde sadece abim ve benim eğitimime gidiyordu. İçimde kendi ayaklarım üzerinde durabilmeye karşı, bazen McDonald’da burger yiyip ardından sinemaya gidecek kadar cebimde paranın olmasına karşı büyük bir itici güç vardı. Kendi paramı kazanmak istiyordum. Matematiği de hep çok sevmiştim. Bir iş layıkıyla yapıldığı takdirde çok iyi sonuçlar getireceğini görmeye başlamıştım. Kafamdaki plan uçak mühendisliğine girmek, girdikten sonra özel dersler vermek ve kararımı da sonraya bırakmaktı. Bunun hayatta bir süreç olduğunu biliyordum. Dört yıl okurken bir yandan da ders vereceğim sonra karar vereceğim diyordum. İçimden gelen de okulu bitirdikten sonra Birleşik Devletler’e gidip yüksek lisans yapmak, sonrasında Lockheed Martin veya Boeing’de çalışmaktı. Master başvuruları için on bir üniversite düşünürken başvuru tarihlerini teker teker kaçırdım. Belki bilinçdışı bir şekilde o süreci sabote ettim çünkü başvuru amacımı yansıtan bir yazı yazmam gerekiyordu. Elim bir türlü o yazıyı yazmaya gitmedi.

Altı yıl boyunca öğrendiğiniz, hocalarınızdan kazandığınız değerleri belki de hiç kullanamadınız. İTÜ’de okumanın mevcut işinizi yaparken kullandığınız başka kattığı değerler var mı? Size neler kazandırdı?

Ben hayatımın her alanında iyi ki İTÜ’ye girmişim dedim. Bir kere çok severek okudum, çok sevdiğim, çok keyif aldığım bir bölümdü. Her gün severek gittim, sevmediğim dersler de oldu tabi ama genel itibariyle bölümümü çok seviyordum. Mühendislik okumadan önce anlatılması çok kolay bir şey olmayabilir ama okuduktan sonra çok iyi anlıyorsunuz. Bir problemi nasıl çözebileceğinizi öğreniyorsunuz aslında mühendislik okurken.
Dolayısıyla ben uzaktan eğitim sistemini, “e-learning”i öğrenmek ve keşfetmek için hiç param yokken uğraştım. İnternette ne varsa altını üstüne getirdim. Linda’dan izlediğim dersler, Youtube’dan izlediklerim ve “Dünya bu konuyla ilgili neler yapıyor?” araştırmam çok yoğundu. Hangi programlarda ders anlatmalıyım, hangi bilgisayarları almalıyım, bunların hepsini araştırdım çünkü deneme yanılma şansım yoktu. Problemi nasıl çözebileceğinizi öğrendiğiniz zaman diyorsunuz ki “evet, benim çözmem gereken bir şey var; uzaktan eğitim sistemi”. Birkaç
ayağı var bunun. Dersi anlatmak, öğrencinin bunu izleyeceği bir platform bulmak ve teknik donanıma sahip olmak da bunlardan bazıları. Problemleri nasıl çözeceğimi teker teker inceleyip, problemlerin neler olduğunu görüp ardından da problemleri çözmeye çalıştım.
Tabi ben belirli bir noktaya getirebildim bunu. Sonrasında yolumun Barış Ayhan ile kesişmesi bir kırılma çizgisiydi.

İTÜ’de belki en çok zaman geçirdiğiniz arkadaşlarınızdan biri şuan jet ana üssünde bir görev üstleniyor. Birisi bir uçağın bir parçasının mühendisliğini yapıyor. Siz şu an yaptığınız işin en iyisisiniz belki ama geriye dönüp keşke dediğiniz oluyor mu?

Asla olmuyor ama hayat her zaman böyle değil. Ahkâm kesmek istemiyorum buradan
ama içimde şunu hissediyorum; uçak mühendisliğini bunun da zamanı gelecek diye okudum. Çünkü ben belki bir gün, bir öğrencimin kurduğu havacılıkla ilgili bir şirkette yatırımcı olarak bir şeyler yapacağım. İçimdeki o tutku hala var. Dronelara karşı aşırı bir merakım var. Bu işin geçmişinde benim bir tane model uçak üretim atölyem vardı. Model uçak yapıp satma amaçlı. Babamın işlerinin kötüleşmesinden dolayı “Ben nasıl daha fazla para kazanırım, aileme katkı sağlayabilirim?” sorusu ile bir gün karşıma EPP denilen bir malzemeden yapılmış bir uçağın kanadının duvara çarpma anı geldi video olarak. Yat sanayisinde ve otomobillerin tampon içlerinde kullanılan, darbeyi çok iyi absorbe eden ve ardından enerjiyi geri veren, deformasyona uğramayan bir malzeme. Bu malzemeden yaptıkları model uçaklarla 180km/h hızlarla duvara toslayıp tekrardan kırılmadan uçağı alıp atıyorlardı. Ben de bu uçağı Türkiye’de üretmeye çabaladım. Altı ay interneti taradım. Yaklaşık üç ay sonunda o köpüğü sadece Fransa’da bulabildim.
Fransa’daki firmadan o köpüğü çamaşır makinası büyüklüğündeki koliler içerisinde ithal ettik. Ardından ABD’den bir adet CNC tezgâhı arkadaşlarım tarafından bir yarışma dönüşü parça parça bavullarla bana taşındı. Çin’den elektronikler geldi, ağabeyim Hong Kong’dan pilleri gönderdi. Murat isimli bir arkadaşımla beraber bir sanayi sitesindeki atölyede model uçak üretmeye
başladım. Ardından Murat, kariyerine okulda akademisyen olarak devam etme kararı alınca tek başıma bir atölye tuttum. O atölyede uzaktan kumandalı model uçak yapıp satmaya başladım. Kabaca on beş adet uçak yapıp satabildim. Sonrasında matematik dersi işim o kadar ilerledi ki asıl maddi kaynağımın diğeri olduğunu, uçak satarak -ki Türkiye’de pazarı yok- ilerleyemeyeceğimi anladım. Atölyemi kapatıp asıl işimle devam ettim.

Çevrimiçi eğitimin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizin şu anki anlattığınız dersler on sene sonra öğrencilerin dinleyebileceği konumda mı sizce?

Bence şu anki haliyle on sene sonra dinlemeyecekler çünkü on seneye kalmadan
sanal gerçeklik, artırılmış gerçeklik gibi teknolojiler eğitimde kullanılıyor olacak. Birkaç sene öncesinde Mark Zuckerberg, Facebook’un CEO’su, çocukların garajda bulduğu Ochillus’u satın aldı ve Ochillus’u satın aldıktan sonra yaptığı konuşmada “Bu alet, üniversitelerdeki eğitimden ameliyatlara kadar dünya üzerinde çok şeyi değiştirecek.” dedi. Benim takip ettiğim kadarıyla 1-2 ay önce, mesafe bakımından yanılıyor olabilirim ama Tokyo’daki bir profesör gecikmenin neredeyse olmadığı, çok yüksek hızlı bir internet bağlantısı ve Da Vinci robotuyla Almanya’daki bir hastayı ameliyat etti. Dolayısıyla teknoloji sürekli ilerliyor ve on sene sonra hatta on seneye kalmadan videolarımda çocuklara da söylediğim gibi, benim kolum kameradan “Zart!” diye çıkacak. Hep birlikte göreceğiz bunu.

Elimizdeki telefonların fonksiyonları her geçen gün gelişiyor. Sizin öğrencilerinizle kurduğunuz iletişim kanalı da çoğunlukla İnstagram oluyor. Sadece İnstagramda açtığınız, binlerce öğrencinin izlediği bir canlı yayınla Mardin’deki bir öğrencinizle konuşabiliyor, onların sorunlarını dinleyebiliyorsunuz. Öncelikle bu size nasıl hissettiriyor? Bu konuyla ilgili ne söylersiniz?

Eskiden haber kanallarının büyük maliyetlerle yapabildikleri bir canlı yayını sen nerede olursan ol tek bir düğmeye basarak yapabiliyorsun, hem de bedava.
Ben çocuklarla konuşurken bazen onlara kızıyorum. Kızdığım nokta da şu ki kendilerini hiç geliştirmiyorlar. Olay İnstagram’da başparmağınla birkaç hareket yapıp likelamak değil. Çocukların devamlı öğrenmeleri, teknolojiyi ve yeni uygulamaları takip etmeleri lazım. Mümkünse birkaç kodlama dili öğrenmeleri ya da en azından uğraşıp sevmemiş olsalar dahi denemiş olmaları lazım.
Şu an bulunduğumuz çağda bir bilgiye ulaşmak istiyorum ama ulaşamıyorum diyecek bir insan yok. İstenilenden çok daha fazlası var hatta. Önemli olan bu kadar fazla olan arasından işine yaracak ve senin kolay anlayabileceğin olanı seçmen ve bu süreçte sıkılmaman, sebat etmen, azmetmen.

Bulunduğumuz eğitim sisteminin içinde yıllardır binlerce Türk gencinin hayatına dokundunuz. Ali Baba’nın kurucusu Jack Ma 2018 Dünya Ekonomi Forumu‘nda “Eğitim Dünya için büyük bir sorun haline geldi. Eğer öğrettiğimiz yöntemi değiştirmezsek bundan 30 yıl sonra sıkıntı yaşayacağız. Çünkü öğrettiğimiz yollar ve öğrettiğimiz şeyler geçtiğimiz 200 seneye dayalı ve sadece bilgi odaklı, çocuklarımıza makinalarla yarışmayı öğretemeyiz, makinalar daha akıllı. İnsanları makinalardan ayıran değerleri öğrettiğimizden emin olmalıyız.” sözlerini kullandı. Sizin bu konudaki görüşleriniz nelerdir?

Bence bu yazıyı okuyan herkes özellikle YouTube’da Jack Ma’yi aratsın ve o videonun orijinalini izlesin. Biraz uzun bir video ancak izlemesi çok keyifli ve birtakım gerçekleri yüzünüze vuran bir video. Ayrıca, okuyucularımız Jack Ma’nın hayatını konu edinen videoyu da izlesinler. Jack Ma, hatırladığım kadarıyla KFC’da çalışmak için başvurup oradan dahi reddedilen biri. MIT’den kaç kere reddedildiğini kendisi anlatıyor. Dolayısıyla onun bu sözlerine katılmamak mümkün değil.
Herkesin kendilerine dayatılmış bir matematik öğrenme zorunluluğunun olmadığını düşünüyorum. Ama matematik eğer ki sevgi dolu bir şekilde, öğrencinin gözünü korkutmadan, adım adım ve onun da başarabildiğini ona göstererek öğretilirse, öğrenci için kâbus olmaktan çıkıyor. Ben bunu çok öğrencimden duydum. “Ben -5 net yapıyordum şimdi 30 net yapıyorum.” diyen meslek lisesinde okuyan o kadar çok öğrencim oldu ki benim… Şu çok önemli: bu
hayatta onlara ihanet etmeyecek yegâne şeylerin başında matematik geliyor.

Eğer matematik öğrenirlerse, o matematik onlara hayattaki açmak istedikleri birçok kapıyı aralama imkânı veriyor. Ardından o kapıyı açmak ve oradan gitmek veya fikir değiştirip o kapıyı
kapatıp bir başka kapıyı açmak onlara kalmış oluyor. Eğitim çok katlı bir inşaat ve bu çok katlı inşaatta eğer matematik kısmında bir noksanınız varsa o yüksekteki katları bunun üzerine inşa etmek mümkün olmuyor. Barış ile birlikte bizim yaptığımız, lise müfredatını çok iyi öğreterek üniversite ve sonrasındaki o inşaatlarda sıkıntı yaşamadan öğrencinin ilerleyebilmesini sağlamak. Aslına bakarsan biz o ara katmandaki görevi görüyoruz.