Soğuk duvarlar arasında kapana kısılmış bilincimle yüzleşme zamanı akınıyor. Herkesin eşit olduğu saatlerde yapılan teşebbüs içinle gece ettik gün yüzünü. Dil bilgisi kuralları kırılırken özür dilemem gereken zamirler adına yalnızlığa ihtiyacım var; sadece yüreğimi duyumsamak üzere değil de vicdanımın sarmaladığı derinlikleri çöpe atmak en büyük amaç.

İddialı sözler dolanıyor ortalıkta, gözlerim donuyor sonsuzlukta. Şu sıralar “Karalayan bir Hamide” diye geçiniyor sicilim, ara sıra Nur’a kayıyor bakışları. “Moruk”u özlediğim oluyor, Hamide Nur’a öykünüyorum. Çift kişilik yaşayamazsın diyenlere uyup yarattığım karakterlere sövüyorum. Bıçak sırtı anılarımı tozlu takvim yapraklarına gömmeyi başarabildim sanıp mutlak geceye sesleniyorum:

“Biz en zekileri, bilincin oyununa kanmayanlarıyız! Bırakın oynasın kaybetme mahkûmu dünyeviler.”

Viranelere sinmiş sana yazıyorum;

Demek ki anla beni

Demek ki haklıymış ölüler zindanlarında

-İnsan soyuna güven olmaz.

Tüm hayatını tengizlerde aburalarla geçirmiş bir kız, altın saçlı çocuğa haddini bildirirken ağır geliyor duygular, düşünceler, saklı bırakılmış sıfatlar; müziklere karıyorum, dinlemeden.

Şimdi de sana tutunuyorum kendim, ateist beynime cihatlar düzenle. Tel cambazını Arabistan’ında yaşat. 

Gerekirse yeni kimlikler bastırırım sana.

Hamide Nur Tutuk